20 Mart 2014 Perşembe

Bisiklet Sürerken Dikkat Edelim Vol 4 – Yazısız Kurallar

Bir önceki gönderide bahsettiğim yasal maddelerin yanı sıra şüphesiz ki bir de bunların yazısız olanları vardır. Yani nasıl ki bir toplumun parçası olarak gündelik hayatta yaşamımızı sürdürürken uymadığımızda yasal bir yaptırımı olmayan fakat yine huzurlu ve güvenli bir şekilde bir arada yaşayabilmek için uymamız gereken kuralar varsa, aynı şekilde bisiklet sürerken de uymamız gereken yazılı olmayan kurallar vardır.



Bunların başında saygı geliyor bana kalırsa. Her şeyin başı saygı! Çok klişe bir laf ama, kendinize nasıl davranılmasını istiyorsanız, siz de karşınızdakine öyle davranacaksınız. Olay tümüyle bundan ibaret. Ya da herkes kendi bisikletinin yağını koysa, ortalıkta hiç gıcırtı olmaz gibi… (:

Tıpkı bir otomobil kullanır gibi, önceliğinizi yola vermeli fakat bunun yanında diğer araçlar ve özellikle de yayalara da gereken özeni göstermelisiniz. Tamam çok ekstrem bir kaza olmadıkça bisikletle birine çarpsanız, arabayla çarpmanız kadar hasar yaratmayacaktır ama yine de ne gerek var durduk yere insanlara çarpmaya, zarar vermeye. Ki bisiklet, üstü kapalı bir araç da olmadığı için olası bir kaza durumunda yüksek ihtimalle bir süreliğine yer çekimine meydan okuyormuşçasına havada uçmanız işten bile değil. Bu sebeple de bisikleti alır almaz (ya da aldığınız sırada) kendinize kesinlikle bir kask almayı ihmal etmeyin.



Bir diğer dikkat etmemiz gereken durum ise bana kalırsa dikkat ve konsantrasyon. Yani kulağınızda kulaklık var diye duyamadığınız bir korna, yanınızdan geçen güzel ya da yakışıklı birine bakarken görmediğiniz bir çukur, ya da kendinizi rüzgara kaptırmışken fark etmeyeceğiniz küçük bir kasis bile, geri dönüşü olmayan kazalara mahal verebilir. Dolayısıyla siz de gündelik hayatta benim gibi müziksiz yaşayamayanlardansanız bile, bisikleti alıp en azından tecrübeli bir sürücü olana kadar sürüş sırasında kulaklıkla müzik dinlememeniz. Ne bileyim önünüze topunun peşinden koşan bir çocuk çıkabilir. Kedi, köpek çıkabilir. Her şey olabilir sonuçta. Siz olabildiğince müziğinizle kendinizi dünyadan soyutlamamaya çalışın. Ben buna dikkat edeceğim en azından, siz de dikkat edin.


Şimdilik aklıma gelenler bu kadar. 

Bisiklet Sürerken Dikkat Edelim Vol 3 – Yasal Düzenlemeler

Evet, emeklemeden yürümemek felsefemize kaldığımız yerden devam ediyoruz. Bir önceki yazıda da söylediğim gibi, ülkemizde bisiklete gereken önem verilmemektedir, doğru. Fakat yine de bu uyulması gereken yasal düzenlemelerin de bulunmadığı anlamına gelmiyor. Sonuçta başta kendimizin, ikincil olarak da yoldaki diğer sürücü ya da yayaların sorumluluğunu iki tekerimizin üzerinde taşıyoruz. E biraz konuya hakim olmak şart.



Aşağıda aktaracağım maddelerin tümü “T.C. Karayolları Trafik Kanunu 2918 Sayılı Bisikletle İlgili Maddeler” başlığı altında geçmektedir. Bunu bi belirteyim.

Şimdiiii, öncelikle bisikletin de bir “taşıt” olduğunu kabul ederek işe başlamamız gerekiyor. Keza  “Madde 3 c (10) Bendi: Bisiklet motorsuz bir taşıttır” diyor, daha ne desin? Her ne kadar aynı kanunun 37. maddesi “Sürücü için ehliyet ve taşıt için plaka gerekmez” demiş olsa da, bu bisikleti hafife almamızı, ona bir çocuk oyuncağı muamelesi yapmamızı gerektirmez. Tamam ehliyetimiz ya da plakamız yok, ama bu bir sorumluluğumuzun olduğu gerçeğini değiştirmeyecektir. Başta saygıdan, ikincil olarak da bir kazaya mahal vermemek açısından otomobil sürücülerine, yayalara ya da bizim gibi diğer bisiklet sürücülerine karşı hak ihlali oluşturacak bir davranışta bulunmamamız çok önemli. Zaten bunu 46. maddedeki  “Karayolunda en sağ şeridi kullanır ve diğer taşıtlar ile aynı sorumlulukla hareket eder.” ifadesinden de anlamamız gerekir.



Bir diğer önemli kural, madde 66’da bahsedilen “Bisiklet yolu olan yerlerde karayolunda sürülemez” maddesi. Yani yolun yanında size özel ayrılmış bir sürüş alanı varsa, ne demeye arabaların arasında dolanıyorsun ey bisikletçi demektedir bu madde bize, ki haklıdır da. Otomobil olmaya özenmeyin, bakın, size özel bir yol ayırmışlar yan tarafa, e oradan sürün efendim.

Sonracığıma diyelim ki arkadaşlarla toplandınız, dediniz ki hadi şuraya kadar gidelim beraber, hem sohbet ede ede gideceğimiz için yol da hızlı geçer falan… Aman diyim. Zira 66a maddesi diyor ki “karayolunda ikiden fazla bisiklet yan yana sürülemez.” Yani yola iki ve katları sayıda kişiyle çıkmanız en mantıklısı olacaktır. Zira tek sayılı bir grupla yola çıkarsanız, içinizden birisi yalnız kalır.



Bir de akrobatlar var tabi aramızda. İllaki vardır. İki elini de bırakıp “bakın bakın, hooop” diye gidenler, zaman zaman da düşenler. Oysa 66b maddesi, “İşaret verme dışında, çift elle sürülmesi ve genel kurallara uyulması zorunludur” diyor. Akrobasiye gerek yok, sen yoluna bak diyor.

Sonra, “yük ve eşya taşınmaz” maddesi var. Ama sanırım bu madde ne bileyim yanında olası bir bozukluğu gidermek için taşıyacağınız aletleri ya da suyunuzu mataranızı kapsamıyor olsa gerek. Maddenin seslendiği kişi direkt olarak resimdeki amca bence.




Son olarak ise, aslında pek de tasvip etmediğim “karayollarında bisiklet sürmek için 11 yaşını bitirmiş olmak yeterlidir” maddesi… Yani karayolu elbette çok geniş bir tabir ama yine de 11 yaş çok küçük göründü gözüme. Bilemiyorum. 

Bisiklet Sürerken Dikkat Edelim Vol 2 – Hız Limitleri

Türk insanının problemlerini tek bir ana başlık altında toplayacak olsak şüphesiz ki “emeklemeden yürümeye çalışmak” olacaktır. Yani millet olarak böyleyiz. Kültürel kodumuzda var bi “ben her şeyi bilirim” edası, bi “bana bi şey olmaz, hallederiz” edası. Ama işte o işler maalesef öyle olmuyor.



İlk yazıdan beri tekrarladığım şey, şu an için bisikletimin olmadığıdır. Yani bu blogu bisikleti alıp deneme yanılma yöntemiyle tecrübeler edinip, bu tecrübeleri paylaşma platformu olarak da kullanabilirdim ama başta bahsettiğim Türk insanının temel hatasına düşmek gibi bir niyetim yok. Önce araştırmamı yapacağım, sonra bisikletimi alıp sürüşe başlayacağım. Yani emekleyeceğim önce, sonra yürüyeceğim.



Bisiklet, hem motorsuz bir taşıt olması hem de ehliyet gerektirmemesi göz önüne alındığında aslında çok da ciddiye alınmayan ve tehlike arz etmeyeceği düşünülen bir araç. Belki de bu sebeple, bisiklete ilgisi olanları bırakın, yıllardır bisiklet kullanıcısı olanlar bile yasal kuralları bilmeden gönüllerinin keyfine göre, rüzgarın onları götürdüğü yere göre çevirip duruyor pedalları.



Tamam ülkemizde bisiklete gereken önem verilmiyor olabilir. Bisikleti bir çocukluk oyuncağı olarak görenlerin sayısı bir nefeste hepimizi süpürebilir belki ama, en azından biz bu noktada daha bilinçli bir tavır sergilemeliyiz diye düşünüyorum. Bir sonraki yazıda daha da ayrıntılı şekilde anlatacağım ama, hazır erişmişken hemen bilgisini vermek istediğim bir konu var, o da hız limitleri. Bu limitler yerleşim yeri içerisi, şehirlerarası çift yönlü karayolları, bölünmüş yollar ve otoyollar olarak dört bölüme ayrılmış durumda. Aslına bakarsanız otoyollara girmemizin yasal olarak yasak olduğu göz önüne alınırsa, dört değil üç de diyebiliriz. Diğerleri içinse limitler şu şekilde:

Yerleşim yeri içerisi: 30km/s
Şehirlerarası Çift Yönlü Karayolları: 45km/s 
Bölünmüş yollar: 45km/s

Bisiklet Sürerken Dikkat Edelim Vol 1 – Şehir Sürücüleri

Öncelikle bu başlığı, yazıyı okuyanların da benim gibi “şehir içi sürücüleri” olduğu varsayımından yola çıkarak attım. Yani dağda bayırda değil de, bisikletini sürebileceği tek alanı asfalt zemin ya da muhtelif kaldırımlarla sınırlı olanlara gelsin bu yazı. Bana da gelsin yani. İlk olarak çok da araştırmaya gerek olmadan, biraz mantık yürüterek kendi kendimize alabileceğimiz önlemlerden bahsedelim. Tabi bunu yaparken de sizin de benim gibi bisikletle en son temasınızın çocukluğunuzda olduğunu varsayıyorum.



Şimdi, öncelikle daha az araba geçiyor diye bisikleti aldığımız gibi dar sokaklara girmek gibi bir hata yapmamak lazım bana kalırsa. Çünkü hem biz bisiklete hem de bisiklet bize alışana kadar bacaklarımız titreyecek belki, belki ellerimiz… Belki gözümüz sadece direksiyonda olacak, çevremizde olup bitenleri göremeyeceğiz. İlk tümsekte, ilk gireceğimiz küçük çukurda ya da yanımızdan geçen ilk arabadan hemen panik yapacağız, bu açık. Hele o panikle direksiyon hakimiyetini kaybedip kendimizi yanımızdan geçen arabanın altında, üstünde bulup yüzümüze lastik izi deseni işletebiliriz, aman diyim! (: Bir de Mark Twain’in bir sözü var ki evlerden ırak; “Bir bisiklet alın. Hayatta kalabilirseniz, pişman olmazsınız.” O sebeple daha erken yaşta bisiklet yoluna gitmemek için, daha park gibi, daha yürüyüş yolu gibi alanlarla işe başlamak en güvenlisi olacak sanırım.



Örneğin ben bir Kadıköy sakiniyim ve bu blog sayesinde yapacağım araştırmalarla alacağım doğru bisikleti, önce Moda sahile süreceğim. Sakin sakin, tin tin yürürüm oralarda. Gün gelecek kıta da değiştireceğim, biliyorum, eminim.


Ama şimdilik temkinli olmak en iyisi. En azından Twain’i haklı çıkarmak için…

19 Mart 2014 Çarşamba

Görüşmeyeli Nasıl Gidiyor?

Gözünüz biraz olsun yan taraftaki arşive kaydıysa amacıma ulaşmışım demektir. Sevmiyorum yeni açılan blogların içeriği “adım şu, burada yaşıyorum, şu yaştayım” içerikli “merhaba” yazılarını. Sonuçta insanlar buraya senin hayat hikayeni okumaya girmiyor değil mi? Bakıyor sitenin adına, neymiş bisiklet dünyası, tamam diyor burada aradığımı bulurum ve okuyor. Bu kadar.

Şimdi beni bir tarafa bırakalım, ne işinize yarayacak bu blog, onu anlatayım. Öncelikle “hey bisiklet tutkunları” diye seslenmiyorum size. Ben de sizin kadar amatörüm çünkü ve asıl olarak bu blogdan bisikletle ilişkisi ancak su bardağıyla lahmacunun ilişkisi kadar olanlara bir nevi “bisiklet dünyasına giriş” dersleri vermek (ne haddimeyse!) Bu dersler sırasında elbette ki bisiklet modellerine, bisiklet fiyatlarına, bisiklet markalarına kadar her şeyden bahsedeceğiz. Hatta yeri gelecek, bisikletimle yaptığım gezi yazılarını paylaşacağım sizinle. Fakat yine de bu blogda temel olarak benimsediğim felsefe aslında size ders verme adında kendime bir şeyler katmak. En iyi öğretmen, öğretmektir sonuçta değil mi? O halde başlayalım.




Ders 1: Bisiklete Giriş

Çok temelden alacağım. Dediğim gibi hem kendim hem de sizler için. Bisiklet nedir? En düz ve TRT Türkçesi ile yapılacak olan açıklaması; iki tekerlekli, pedallı, insan gücüyle ilerleyen bir ulaşım aracı şeklinde. Benim için olan tanımıysa, ayağınızı yerden çok da kesmeden, kendinizi gökyüzünde hissetmenizi sağlayan bir uçuş aracı. (: Olmadı mı? Bence oldu.

Bisikletin icadı konusunda, internetten yaptığım araştırmalar sonucunda hala muallak diyebilirim. Bu saatten sonra da birinin çıkıp “bisikleti ben icat ettim” diyecek hali olmadığını düşünürsek, yapacak çok da bir şeyimiz yok sanırım. Ama neredeyse günümüzde kullanılan her icadın prototipini defterine zamanında çizmesiyle meşhur Leonardo da Vinci burada da karşımıza çıkıyor. Kimi kaynaklara göre 1492 yılında karalamış defterine amcamız ilk bisikleti.
,



Bunun dışında bilinen ilk bisikletlerde, belki de şaşıracaksınız ama, ayağınız hala yere değiyor. Bunlara koşu arabası demeyi uygun görmüşler ve aslında haksız da sayılmazlar. Ardından Londralı bir amca çıkıp (ki adı Denis Johnson Von Drais’dir) bu aletin patentini alıyor sonra da 300 tane üretip adına “yaya at arabası” koymuş. O dönem insanlarının yaratıcılıkları gerçekten de fazla gelişmiş. (:




Yaya at arabalarının kullanım zorluklarından olsa gerek, ömrü 6 ay kadar sürmüş ve aradan 40 yıl geçtikten sonra başka bir amcamız, 3 ve 4 tekerlekli bisikletler üzerine çalışmalar yapmıştır.

Günümüzde kullanılan bisikletlere en yakın olanı ise, 1885 yılında İngiltere’de piyasaya sürülmüş olan bisikletlerdir. Ondan önce kullanılan yüksek tekerli bisikletler, insanda “bu ne yaa, şaka mı” hissiyatı uyandırdığından olsa gerek, 15 yıl içinde insanlar “akıl var mantık var” diyerek bisikleti günümüzdeki formuna kavuşturmayı başarmışlar.




Yarış bisikletlerinin akla gelmesi için ise 1885’in üzerine neredeyse 80 yıl kadar düşünülmesi gerekiyormuş.

Dağ bisikletleriyse ilk olarak ABD’de 1970’lerin ortasında çıkıyor…


Evet, bisikletin çok kısa tarihi bu şekilde.
Gelecek ders görüşürüz.

İyi sürüşler.