Türk insanının problemlerini tek bir ana başlık altında
toplayacak olsak şüphesiz ki “emeklemeden yürümeye çalışmak” olacaktır. Yani
millet olarak böyleyiz. Kültürel kodumuzda var bi “ben her şeyi bilirim” edası,
bi “bana bi şey olmaz, hallederiz” edası. Ama işte o işler maalesef öyle
olmuyor.
İlk yazıdan beri tekrarladığım şey, şu an için bisikletimin
olmadığıdır. Yani bu blogu bisikleti alıp deneme yanılma yöntemiyle tecrübeler
edinip, bu tecrübeleri paylaşma platformu olarak da kullanabilirdim ama başta
bahsettiğim Türk insanının temel hatasına düşmek gibi bir niyetim yok. Önce
araştırmamı yapacağım, sonra bisikletimi alıp sürüşe başlayacağım. Yani
emekleyeceğim önce, sonra yürüyeceğim.
Bisiklet, hem motorsuz bir taşıt olması hem de ehliyet
gerektirmemesi göz önüne alındığında aslında çok da ciddiye alınmayan ve
tehlike arz etmeyeceği düşünülen bir araç. Belki de bu sebeple, bisiklete
ilgisi olanları bırakın, yıllardır bisiklet kullanıcısı olanlar bile yasal
kuralları bilmeden gönüllerinin keyfine göre, rüzgarın onları götürdüğü yere
göre çevirip duruyor pedalları.
Tamam ülkemizde bisiklete gereken önem verilmiyor olabilir. Bisikleti
bir çocukluk oyuncağı olarak görenlerin sayısı bir nefeste hepimizi süpürebilir
belki ama, en azından biz bu noktada daha bilinçli bir tavır sergilemeliyiz
diye düşünüyorum. Bir sonraki yazıda daha da ayrıntılı şekilde anlatacağım ama,
hazır erişmişken hemen bilgisini vermek istediğim bir konu var, o da hız
limitleri. Bu limitler yerleşim yeri içerisi, şehirlerarası çift yönlü
karayolları, bölünmüş yollar ve otoyollar olarak dört bölüme ayrılmış durumda. Aslına
bakarsanız otoyollara girmemizin yasal olarak yasak olduğu göz önüne alınırsa,
dört değil üç de diyebiliriz. Diğerleri içinse limitler şu şekilde:
Yerleşim yeri içerisi: 30km/s
Şehirlerarası Çift Yönlü Karayolları: 45km/s
Bölünmüş yollar: 45km/s
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder