19 Mart 2014 Çarşamba

Görüşmeyeli Nasıl Gidiyor?

Gözünüz biraz olsun yan taraftaki arşive kaydıysa amacıma ulaşmışım demektir. Sevmiyorum yeni açılan blogların içeriği “adım şu, burada yaşıyorum, şu yaştayım” içerikli “merhaba” yazılarını. Sonuçta insanlar buraya senin hayat hikayeni okumaya girmiyor değil mi? Bakıyor sitenin adına, neymiş bisiklet dünyası, tamam diyor burada aradığımı bulurum ve okuyor. Bu kadar.

Şimdi beni bir tarafa bırakalım, ne işinize yarayacak bu blog, onu anlatayım. Öncelikle “hey bisiklet tutkunları” diye seslenmiyorum size. Ben de sizin kadar amatörüm çünkü ve asıl olarak bu blogdan bisikletle ilişkisi ancak su bardağıyla lahmacunun ilişkisi kadar olanlara bir nevi “bisiklet dünyasına giriş” dersleri vermek (ne haddimeyse!) Bu dersler sırasında elbette ki bisiklet modellerine, bisiklet fiyatlarına, bisiklet markalarına kadar her şeyden bahsedeceğiz. Hatta yeri gelecek, bisikletimle yaptığım gezi yazılarını paylaşacağım sizinle. Fakat yine de bu blogda temel olarak benimsediğim felsefe aslında size ders verme adında kendime bir şeyler katmak. En iyi öğretmen, öğretmektir sonuçta değil mi? O halde başlayalım.




Ders 1: Bisiklete Giriş

Çok temelden alacağım. Dediğim gibi hem kendim hem de sizler için. Bisiklet nedir? En düz ve TRT Türkçesi ile yapılacak olan açıklaması; iki tekerlekli, pedallı, insan gücüyle ilerleyen bir ulaşım aracı şeklinde. Benim için olan tanımıysa, ayağınızı yerden çok da kesmeden, kendinizi gökyüzünde hissetmenizi sağlayan bir uçuş aracı. (: Olmadı mı? Bence oldu.

Bisikletin icadı konusunda, internetten yaptığım araştırmalar sonucunda hala muallak diyebilirim. Bu saatten sonra da birinin çıkıp “bisikleti ben icat ettim” diyecek hali olmadığını düşünürsek, yapacak çok da bir şeyimiz yok sanırım. Ama neredeyse günümüzde kullanılan her icadın prototipini defterine zamanında çizmesiyle meşhur Leonardo da Vinci burada da karşımıza çıkıyor. Kimi kaynaklara göre 1492 yılında karalamış defterine amcamız ilk bisikleti.
,



Bunun dışında bilinen ilk bisikletlerde, belki de şaşıracaksınız ama, ayağınız hala yere değiyor. Bunlara koşu arabası demeyi uygun görmüşler ve aslında haksız da sayılmazlar. Ardından Londralı bir amca çıkıp (ki adı Denis Johnson Von Drais’dir) bu aletin patentini alıyor sonra da 300 tane üretip adına “yaya at arabası” koymuş. O dönem insanlarının yaratıcılıkları gerçekten de fazla gelişmiş. (:




Yaya at arabalarının kullanım zorluklarından olsa gerek, ömrü 6 ay kadar sürmüş ve aradan 40 yıl geçtikten sonra başka bir amcamız, 3 ve 4 tekerlekli bisikletler üzerine çalışmalar yapmıştır.

Günümüzde kullanılan bisikletlere en yakın olanı ise, 1885 yılında İngiltere’de piyasaya sürülmüş olan bisikletlerdir. Ondan önce kullanılan yüksek tekerli bisikletler, insanda “bu ne yaa, şaka mı” hissiyatı uyandırdığından olsa gerek, 15 yıl içinde insanlar “akıl var mantık var” diyerek bisikleti günümüzdeki formuna kavuşturmayı başarmışlar.




Yarış bisikletlerinin akla gelmesi için ise 1885’in üzerine neredeyse 80 yıl kadar düşünülmesi gerekiyormuş.

Dağ bisikletleriyse ilk olarak ABD’de 1970’lerin ortasında çıkıyor…


Evet, bisikletin çok kısa tarihi bu şekilde.
Gelecek ders görüşürüz.

İyi sürüşler.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder